Adı: Hüseyin
Ünvanı: ( takma adı ) Seyyid’i Şüheda ( Şehitler ulusu )
Anası: Hz. Fatma
Babası: Hz. Ali
Doğum yeri ve tarihi: Hicretin 4. yılı, 3. Şaban günü Medine’de dünyaya gelmiştir. Miladi olarak da 25 Şubat 625 tarihi bilinir.
Çocukları: Ali Ekber, Ali Asker (ikisi de Kerbela`da şehit oldu), Zeynel Abidin, Fatma, Sakine ve Zeynep
Şehadet tarihi: Kerbela, 10 Ekim 680 (Hicri:10 Muharrem 61)
Türbesi: Kerbela`da
Şehadet sebebi: Yezid ordularınca Kerbela`da şehid edildi.
Eserleri ve bilgi alanları Özellikleri Cesur, bilgili, mütavazı, cömert
Yol gösterici sözleri:
(Hz. Hüseyin)
Özür dilenecek hareketten sakın. Zira mü’min ne suç işler ve ne de özür diler, ama münafık her gün suç işleyip özür diler.
Gerçek cimri, selam vermekte cimrilik yapan kimsedir.
Hz. Hüseyin Hz. Muhammed’in torunu ve Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın ikinci çocuğu idi. Hicretin (622 yılı) dördüncü yılında 625 da dünyaya geldi. O zamana kadar Araplar arasında pek rastlanmayan bu adı ona dedesi Hz. Muhammed vermiş idi. Bazı kaynaklarda, Hüseyin doğduğu zaman, Hz. Muhammed Hüseyin’in kulağına “..O cennet çocuklarının efendisi (Seyyid)dir..” diye seslendiği yazılıdır. İmam Hüseyin’in çocukluğu peygamberin derin sevgi ve şefkati içinde geçti. Ancak bu durum kısa sürdü. Daha 7 yaşındayken, dedesini yani Hz. Muhammed’i; ve kısa bir süre sonra da annesi Hz. Fatıma’yı kaybetti. Bu durumun onu oldukça etkilediği muhakkaktır. Büyük kardeşi İmam Hasan 670 yılında şehit olduktan sonra ‘imamet’ (Ehl-i Beyt bendelerine liderlik) makamına geçti ve on yıl önderlik yaptı. Yaklaşık altı ay dışında bu müddetin tümü Muaviye’nin halifeliği zamanında en zor koşullar, acı durumlar ve en ağır baskılar altında geçti. Ehl-i Beyt’i ve Hz. Ali’nin ismini yok etmek istiyorlardı. Ayrıca Muaviye, oğlu Yezid’in halifelik temellerini atıp pekiştiriyordu. Halkın bir kısmı halife olmasına razı değillerdi. Muaviye de muhalefetlerin çoğalmasını önlemek için, daha fazla baskılara başvuruyordu. 672 yılında, yani Hicretin altmışıncı yılında Muaviye öldü ve oğlu Yezid babasının yerine oturdu.
Muaviye hayattayken tanınmış kişilerden Yezid’e biat almıştı. Fakat İmam Hüseyin’e dokunmayıp, biat teklifinde bulunmamıştı. Özellikle oğlu Yezid’e vasiyet etti ki “Hüseyin biat etmezse fazla ısrar etme ve öylece bırak kalsın”. Ancak Yezid, gururu ve çekememezliği sonucu babası ölünce onun vasiyetinin aksine, Medine valisine, İmam Hüseyin’den hilafetine biat etmesini istedi ve biat etmezse başını Şam’a göndermesini emreti. Medine valisi Yezid’in isteğini İmam Hüseyin’e duyurunca İmam ondan bu konuda düşünmesi için vakit aldı ve geceleyin ailesini de alarak Mekke’ye hareket etti. İmam Hüseyin yaklaşık dört ay Mekke’ye sığınarak yaşadı. Bu haber yavaş yavaş İslam ülkelerine yayıldı. Bir taraftan Muaviye devrindeki haksızlıklara razı olmayıp Yezid’in hilafetine karşı çıkanlar İmam Hüseyin’in yanına gelip yardım edeceklerine dair söz veriyorlardı. Bir taraftan da Irak’tan özellikle Küfe şehrinden aralıksız mektup gönderip İmam Hüseyin’in Irak’a gelip önderlik ederek zulüm ve adaletsizliği yok etmesini ısrarla istiyorlardı.
Elbette bu durum Yezid için çok tehlikeli idi. İmam Hüseyin biat etmemeğe kesin kararlıydı. Tanınmış kişilerden bir grup, İmam Hüseyin’in yanına gelip yezite biat etmesini istediler. Fakat İmam Hüseyin şöyle buyurdu:
“..Ben biat etmeyeceğim. Zulüm ve fesat hükümetine boyun eğmeyeceğim. Nereye gitsem, nerede olsam da beni öldüreceklerini biliyorum…”
Hz. Hüseyin babası gibi insanları eşitlik, kardeşlik ve adalet ülküleri içinde yaşatacak bir ortamın olamayacağını (Ümeyyeoğulları, Yezid ve gibilerinin var olduğu sürece) biliyordu.. Ne yazık ki Hz. Hüseyin bu asil duyguların esiri olarak, adım adım -her neye malolursa olsun- Kerbela’ya doğru yoluna devam etti.
Burada ana hatlarıyla ele alacağımız bu barbar katliam..sadece İslam tarihinin değil, insanlık tarihinin de en kara ve acıklı sayfalarını oluşturur ve kanıtlar. Peygamberin, cennetin efendileri olduklarını söylediği iki sevgili torunundan Hz. Hüseyin’in acımasızca şehit edildiği bu olayı; Emevi anlayışında olanların anlatımlarında nasıl kılık değiştirdiğini ibret ve hayretle görüyoruz.
İmam Hüseyin Kufe’ye gitmek üzere yola çıktı. Daha Kufe’ye birkaç günlük yol varken, oradaki durumu yerinde görmek ve uygun bir zemin sağlamak üzere önceden Kûfe’ye amca oğlu Müslüm b. Akıyl’i gönderdi. Müslüm, Yezid’in valisi tarafından şehit edilip ayaklarına ip bağlanalarak Kufe sokaklarında gezdirildi. Kufe ve yöresinin sıkı gözaltına alındığını ve İmam’la savaşacak güçlü (donanımlı) bir ordunun hazırlandığını duyunca Hz. Hüseyin, efradı ve bendeleri ölümden başka bir yol kalmadığını anladılar. Hz. Hüseyin ve beraberindeki aile efradı ile can dostları Kerbela’ya geldikleri zaman hem susuz bırakılmış, hem de binlerce kişilik ordu tarafından kuşatılmış durumdaydılar. İnsanlık değerlerinden yoksun Kûfe Valisi zalim Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in geri dönmek, Yezid’le görüşmek veya İslam sınırlarından herhangi birine gitmek isteklerinden hiçbirini kabul etmedi. Esasen Ubeydullah’ın görevi, Hz. Hüseyin`in biatını sağlamak ya da Hz. Hüseyin’i şehid etmekti.
İşte burada Hz. Hüseyin şehit olmak için kesin karar aldığını açıkça belirtti. Kufe’nin yaklaşık olarak yetmiş kilometre yakınlarında Kerbela Çölü’nde Yezid’in ordusu onları ablukaya aldı. Sekiz gün burada kaldılar. Bu arada günden güne abluka çemberi daralıyor ve sürekli düşmanın sayısı çoğalıyordu. Bu bir kaç gün içinde İmam Hüseyin ordusunun yerlerini ayarlayıp dostlarının geri girmeye ısrarla teşvik etti.İmam Hüseyin yanındakilere kısa bir konuşmada şöyle buyurdu:
“..Bizim ölüm ve şehadetten başka bir yolumuz yoktur. Ben biatımı sizden kaldırdım. Gitmek isteyen, gecenin karanlığından faydalanıp kendisini bu tehlikeli meydandan kurtarsın. Çünkü onlar bir tek beni katletmek istiyorlar..”
Daha sonra ışıkların söndürülmesine emir verdi. Maddi maksatlar gözetenler o gece Hz. Hüseyin ve bendelerinden ayrılıp gittiler. Fakathak aşıklarından çok azı (40 kişiye yakın yareni) ve Haşim’den olan akrabaları kaldılar.
Muharrem ayının dokuzuncu gününün sonlarında “ya biat ya savaş” teklife düşman tarafından İmam Hüseyin’e ulaştırıldı. Hicretin 61. yılı (680) Muharrem ayının 10. günü İmam Hüseyin yanında kalan dostlarıyla (toplamı doksan kişiden azdı; Kırk kişi önceden yanında olanlar ve otuzdan biraz fazlası savaş günü ve gecesi düşman ordusundan dönenler, diğerleri de İmamın Haşimi akrabaları. Örneğin oğulları, kardeşleri, kardeşi ve bacısı oğulları ve amcası oğullarıydı) sayısız düşman ordusuyla karşı karşıya geldiler.
O gün İmam Hüseyin ve savunmasız efradı ve akrabalarına saldırdılar. Imam Hüseyin ve taraftarları son damlalarına kadar savaştılar. Bu son derece dengesiz boğuşmada İmam Hüseyin ve efradı şehit oldular. Şehitlerin içinde İmam Hasan’ın iki küçük oğlu, İmam Hüseyin’in bir küçük oğlu ve daha niceleri.vardı.
Savaş bittikten sonra düşman ordusu, İmam Hüseyin’in çadırlarını yağma ederek ateşe verdiler… Şehitlerin başlarını kesip, elbiselerini çıkardılar… Cesetleri defnetmeden Ehl-i Beyt Evlatları’nı korumasız kızları ve kadınları, şehitlerin başlarıyla birlikte Şam’a doğru hareket ettiler… Esirlerin içinde, erkek olarak İmam Hüseyin’in yirmi dört yaşındaki ağır hasta oğlu Zeynel Abidin’i de Yezid’in karşısına çıkardılar.
Kerbela katliamı, kadınların esir alınıp develere..bindirilerek (!) teşhir için şehirde dolandırdılar… Esirler içinde bulunan, Hz. Ali’nin kızı Zeynep ve İmam Zeynel Abidin’in Kufe ve Şam’daki toplantı yerlerinde, konuşmaları Ümeyye oğullarını rezil etti… Ve Muaviye’nin yıllarca yaptığı tebligatı (Ehl-i Beyt’e karşı siyasi propagandayı) etkisiz bıraktılar.
Hz. Muhammed`in ‘‘Hüseyin bendendir, ben Hüseyin’denim; Hüseyin’i seveni Allah sever‘‘ dediği torunu İmam Hüseyin, tek kelimeyle, Muaviye ve Yezid’in haksızlıklarına, yolsuzluklarına, baskı ve zulümlerine karşı baş eğmeyen yiğit bir liderdi. Ezilen ve horlanan yoksul insanların dostuydu; sofrasındakilerini onlarla paylaşırdı. Destanlaşmış hayatı ve örnek duruşu ve kişiliğiyle Hz. Hüseyin gönüllere taht kurmuştu.
Hz. Hüseyin, haksızlığa karşı direnmenin ve baş kaldırmanın bir simgesi oldu. Ama hiç kuşku yok ki, zalimlerin ve mazlumların zulümlere karşı savaşında; Kerbela’nın özel bir yeri vardır. Olaya, 1400 yıl evvel meydana gelmiş basit bir iktidar savaşı ya da İslam dinini ele geçirme amacıyla kabileler arası mücadele görüntüsü vererek dudak bükmek son derece basit ve o eşsiz direnişe hakaret olur.
Kerbela Katliamı, asırlardan beri zalimle mazlumun, despotlukla hoşgörünün, zenginlik, ihtişam ve iktidarla yoksulluğun, ezilmişliğin ve insanı insan yapan değerlerin savaşı olarak, tüm insanlık aleminde akıllarda yer etmiştir.
Eğer bu bir iktidar kavgası olsaydı, Hz. Hüseyin ölüm yerine yaşamayı seçer ve iktidarı ele geçirmek için fırsat kollardı. İmam Hüseyin’in iktidar peşinde olmadığı, onu ikna etmek için gelen Yezid’in komutanı Ömer’e verdiği cevapta saklıdır:
“..Nedir ki biat etmek? Eğilirsin olur biter. Her isteyen istediğine boyun eğdirirse, boyun eğmeyenlerin hali nice olur? Sanılmasın ki boyun eğmemek bir kibir işidir. Ben de boyun eğerim. Ama bilirim ki, Yezid’in önünde eğilirsem eğer, zalimlik azalmaz; çoğalır. Bana ‘inat etme’ dersiniz. Peki, Yezid biat etmem için neden bu kadar inat etmektedir? Ben benden sonra gelecekleri düşünerek, bir insanın ne kadar güçlü olursa olsun, yine de gücünü kıracak birilerinin bu dünyada var olabileceğini göstermek istiyorum.”
Bu savaşta zalime boyun eğip refah içinde bir yaşam yerine ölümü seçen İmam Hüseyin mazlumluğun, inanmışlığın sembolü olurken, Yezit ise; insan ismi olmaktan çıkıp her devirde zalimlere verilen aşağılık bir sıfat olmuştur. Aleviler, yüzyıllardır Kerbela’da Hz. İmam Hüseyin’in hak ve hukuk uğruna şehit düşmesinin ve diğer 11 İmamın da yine hak ve adalet uğruna şehit edilmelerinin anısına, Muharrem ayının 1. ile 12. günleri arasında Matem orucu tutarlar